2 Ekim 2012 Salı

ne olacak benim şu HAL- i pür melalim?

burak arkadaş ile görüşmemiz sonucu, biraz da daha önce bahsi geçmişti üşengeçliğimden ötürü tekirdağ'a yeniçiftlik pazarına üzüm almaya gitmemeye, üzümü pazardan ya da bostancı meyve sebze halinden almaya karar verdim. cumartesi sabah uyandım, yüzdüm, kahvaltımı ettim. daha önce anlattığım gibi tuzla'da gıdaya uygun fıçı - bidon aradım (bu süreçte en az 3-4 kez neredeyse vazgeçme kararı alıyordum!)  ve 13:30 da yola çıktık zevcim emine hanımla birlikte. trafik, yol tamiratı gibi nedenlerle güzergah değişikliği falan derken st 15 de hale vardık. süprizzz! hal kapı duvar. güvenlikçi abi ilgilendi gülmesine engel olmaya çalışarak. tabii ben yine vazgeçiyordum ki sevgili zevcim hemen pes etme, bu kadarcık sıkıntıda vazgeçersen olmaz ki gibi  cümleler kurarak her zaman yaptığı  gibi moral destekle! ( ya da dır dırla ) benim vazgeçmekten vazgeçmeme neden oldu. iyi ki olmuş. 
halde, pazarda alfonse türü üzüm arayacak (diğer şaraplık üzümlerden bulamayacağımı bildiğimden), bulamazsam başka bir tür görürsem uygun olup olmayacağını sormak için burak'ı arayacaktım
( beni her zaman arayabilirsin demişti ya). o sırada aklıma yine şarap ve rakı imalatçısı arkadaşım "çağlayan'ı" aramak geldi. git manava, markete tadına bak iyice şekerli sulu bir üzüm al olur dedi. yaşa be çağlayan!! bana böylesi uyar işte. bir önceki gün metro'da antep karası( sanırım horoz karası da deniliyor) siyah üzüm görmüştüm, sordum google amcaya hem şaraplık hem sofralıkmış. gidip tattım şekerli ve suluydu. tamam bana uyar dedim ve evde şarap yapan arkadaşlar tarafından fahiş sayılacak bir fiyata 13 kasa, yaklaşık 85 kilo antep karası aldım. tabii şimdi işin gerçek uzmanları ve gönül vermiş amatörleri bir yerleri ile bana gülüyorlardır: üzüm yeni toplanmış olacak, sıcakta seyahat etmeyecek vs. vs. ( neyse @allahcc' ye şükür bu blogdan kimsenin haberi yok ve muhtemelen de kimse okumayacak)
arkası yarın: macera başlıyor... 

1 Ekim 2012 Pazartesi

diyojen olmak ne zormuş arkadaş??

burak arkadaşla görüşmemizden çıkan ana sonuç ilk baştaki ve en büyük sıkıntı: fıçı!
o olmazmış, meşe fıçının temizliği zormuş, gıda saklamaya uygun olsun, numarası şu olsun bu olsun...
diyojen' e saygım katlanarak artıyor. tuzla' da bakmadığım dükkan, züccaciyeci kalmadı.
bostancı'dan tuzla'ya gelene kadar (bostancı' dan eli boş gelişimiz ayrı bir yayın konusu, ilerde anlatacağım).
adamın hiç değilse great alexander'a içine girip kafa tutucağı bir fıçısı olmuş!!
@allahcc' ye şükür daha hiç bir şeyi hazırlamadan gidip metro'dan 2 tane cam damacana almışım. 
yoksa o kadar daraldım ki gıdaya uygun fıçı / bidon ararken  tövbe şarap yapmak ne? daha davos'a gelmem ve de şarap yapmam diyesim geldi. ama yılgınlık yok direniş var...